7 Mayıs 2008 Çarşamba

Eleştirel Tasavvuf

Mevlânanın tasavvuf anlayışı eleştirel. Buna Eleştirel Tasavvuf demekte bir sakınca görmüyorum.
Gazalide de bu var. Ancak şimdilik Gazali tartışmayacağım.

Burada, Mevlânânın Duruşu ile, Mevlânanın Projesi arasında geçici bir ayrım yapalım. Mevlanânın Duruşunu, Mevlânaî Tavrı anlamadan Mesnevinin anlaşılabileceğini sanmıyorum.

Mevlevilik zorunlu olarak Mevlânayı anlamak, Mevlâna Düşüncesini devam ettirmeyi zorunlu kılmıyor. Mevlanaî Tavır, Mevlevî Tavra rakip değil, onun yola çıktığının temelinde olan bir duruş.

Mevlanaî Tavır, bir hakikate yönelme tavrı. Kendini hakikate açmaya öncelik veriş. Mevlânâyı düşünen bir Mevlevilik, düşünen bir Mevlevilik Mevlânâî bir tavrı gerektirmekte.

Neden Duruşa önem verdim? Hakikat karşısındaki bir tavır, fanilik ve bilgi karşısındaki bir tavır, incelediğimiz baktığımız, kurcaladığımız şeylerin hakikatine dair bir tavır olmadan nasıl söyleyebilir, eyleyebiliriz? Mesele buradadır. Herşeyi okuma, bilme, anlama iddiasını taşımadan nasıl söylenebilir, konuşulabilir, kavranabilir? Herşeyi okuyamadan bilemeden, olası her yorumu görmeden nasıl yorumlayabiliriz? Anlamanın, bakmanın, görmenin de bir duruşu, sınanmışlığı, sınanmaya açıklığı var.

Anlayan, anlatan, dert anlayan, dert anlatan bir Mevlevilik, Mevlanaî Tavra sahip olma zorunda. Ezberi, Böyle gelmiş böyle gideri terketmek, işi teşrifattan çıkarabilmek için.

Yeni şeyler söylemek, geçmişi silip atmaların, geçmişin ağırlığında ezilmemelerin, ya da metodolojik unutkanlıkların işi değil. Bir zorunluluk Mevlânâda. Akıp giden nehirde, akıp gitmişi söylüyorsun. Şu anı konuşmamaktasın. Şu anı, bugünü konuşmak, akan nehirle beraber akış. Benlikten kurtulmak, değişende değişirken, aynı kalanı bulabilmekte. Yeni şey söylemek, hakikatin hep bir buradalıktan, bir yerleşiklikten konuşulması. Bir yerinden yakalanması. Hakikatin elimizde kalmaması, bize esir olmaması, anlama çabasının, söyleme çabasının sürekli devam etmesini gerekli kılıyor. Biz zamanın çocuğuyuz. Zamanlı mekânlıyız, hakikatin tersine. Arifin çabası, (adetâ) zamanın babası olmaya yönelik bir çaba. Yani, sınırlılığımızı, faniliğimizi, yanılırlığımızı kavrayışta hakikate açılmak, tarihselliğimize esaretten kurtarmak düşünceyi, anlayışı. Bu kutsal olana açılmanın da fay hattı. İnsanda bulabileceğimiz hakikatin sahibi oluşunda değil, hakikat sahibi olabilmesinde. Tanrısallaşması ya da tanrılaşması sözkonusu değil, sonsuzluğun karşısında fanilikte açık durabilmesi. Yanılırlıktan vazgeçmeden anlamanın emeğine açık olabilmesi.

Mevlânanın Tavrı dedik, genel bir tavırdan bahsetmedik. Bunun genel hali nedir? Duruşta tavırdaki önem başkalarında yok mıudur? Vardır elbette. Ancak Mevlânâyı varolan tüm bilgileri yutarak, kavrayarak okumak anlamak mümkün olmadığına göre ya keyfi anlayacağız, ya da her şeyi bilerek kavrayarak. İkisi de mümkün görünmüyor.

Mevlânânın tavrı bir sistem, yöntem, arşimedci başlangıç noktası mıi? Hayır. sadece anlamaya açıklık. hakikate açıklık. anlamanın ahlakıyla giyinme. Bunun yolu nedir? Var mıdır? İlerde üzerinde çalışacak kurcalayacağız.

Mevlânânın projesiyse o dönemin çoğu çıkışıyla ortak. Bir dünya bütünleştirme. Doğuları batıları bir araya getirme. Dinle tasavvufun arasındaki rekabeti terketme, tasavvufu insanın gelişiminin içinde düşünme, hakikatine kavuşturma. Bu çabaya ömür veren insan az değil. Başarı Mevlânânın tekelinde değil.

Mevlânânın takipçisi olmasalarda bu neşenin takipçisi olanlar Mevlânâyı anlamaya açıklar.

Bir dünya bütünleştirme, ufuk bütünleştirme, hakikatle kendini, anlayışını düzeltme, yorumda, kavramada çileli yolu seçme, kitabı, sözü, hakikati tek tek insanların anlayışına esir etmeme Mevlânânın tekelinde değil.

Mevlânânın tasavvufu eleştirel bir tasavvuf dedim. Tasavvufu ve dini aynı düzlemde ele almayış, tasavvufları, yorumları, anlayışları gözden geçiriş Mevlânâ dışında da yapılıyor. Kaınmca en başarılı örnek, ya da örneklerden birisi Mevlânâ ve Şemsde söz konusu.

Duruş, projeden doğrudan çıkmıyor. Bu duruş, projeyi de başarıya kavuşturan.

Bu farkındalık, tevazu, faniliğini kavramış, ama fani oluşu kutsamayan bir eleştirel duruş, biteviye cabayı göze alış olmadan Mevlevîliği Mevlânânın sözcü yapmaz. Yani mevlevî oluş, bir estetiği, yaşantıyı biteviye anlama çabasına bağladığında, dondırmadığında eleştirel tasavvufi bir tavrı, duruşu, anlama ahlâkını zorunlu kılar, arar, sorar.

Mevlânâyı anlamak için mevlevi olmak gerekmez. Mevlevî olmak da kimseyi Mevlânâ karşısında bile daha kavrayışlı kılmaz.

Mevlânâ meşrepli olmak, yani onun neşesiyle giyinmiş olmak şekilde, tennurede, semada değildir, onun bakışıyla bakmak, onu dinlemeyi bilmek, yani dinlemeye açık olmaktır.

Mevlânâyı sevmek, ama projesine sırt dönmek, Mevlânâyı yorumlamak, okumak, ama onun bakışını donuk, ezberci, statik bir bakışla değiştirmek, onunla kendini konuşmakla olur mu? Mevlânâ kendini konuşmayı bırakmakta kendisini konuşurken dahi. Her kurcaladığı hakikat, hakikatin akıp giden bir yönü, bir yanı.

(Aceleye yazıldı, epeyce yanlış olabilir, ikinci kere okunamadı. Dağınıklığımı, her zorunlu alana birden girmemeye çalışmamı mazur görmeniz dileğiyle.)