18 Mayıs 2011 Çarşamba

ÖLÜM CANI BİR CAMDAN TADACAK










Zamanla oynayan çocuk
Dizinde oynayacak kedi zaman

Can pencerendi o zaman
Zamanla penceren cam

Kadehi fırlat yolun harap
Şarap ol harap ol  şarap

Ölümü bir kez tadacak olsa da can
Ölüm camı bir candan tadacak

18 Mayıs 2011, 02:39

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Röntgencilik ve Şantaj için Zarurî Haller Yoktur !

Tecessüs, meraklılık, dikizcilik yanlıştır.

Yanlış yapana kendisini düzeltme şansı vermek esastır. Başkasının kusurunu deşmek, dile dolamak, kendisini (kavmini, çevresini, soyunu, boyunu) hataya kapalı görmek kabul edebileceğimiz bir şey değildir.

Yanlışa istemeden tanık olduğumuzda, bir yanlışa tanık olan bize açıldığında izlenecek yollar tek tek durumlarda farklıdır. Bazan görmemezlikten gelmek, bazan hatayı yapanın kendisiyle konuşmak, bazan da onun yakın çevresiyle bunu paylaşmak gibi durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Her olay farklıdır, benzer olaylar karşısında alabileceğimiz tavırlar da uzun, bitmeyecek bir liste oluşturur. Ahlakta zaten, ne yapılmayacağı tartışılır, ne yapılacağı, tecrübe, aklıbaşındalık, insanı tanıma, hali bilme ve şartlar vb. ile alakalıdır. Garantili hiç bir yol yoktur.

Temel kural bazan şudur: Kötüye kullanmayacaksın! Kısacası, kulllanmayacaksın. Suskun kalınması gereken durumda suskun kalacak, buna çağıracaksın. Konuşulması gerekiyorsa, konuşulması gereken yerde, gerektiği kadar, kiminle konuşulması gerekiyorsa sadece onunla konuşacaksın ki bunun ölçülerini tutturmanın el kitabı yoktur! Çoğu felaketin yolu iyi niyetin taşlarıyla döşenir.

Çokbilmişlik, işgüzarlık, ukalalık, malümatfüruşluk etmeyeceksin. Ketum olacaksın. Sır saklayacaksın. Dostunun da, düşmanının da sırrını!

”Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi karanlık olmak” kayıtsızlık, lakaytlık, nemelâzımcılık değildir: Duyarlı olmak, insanlığı insanlığın hallerine kayıtsız kalmadan değiştirmek, değişmektir.

Bütün bunları söyledikten sonra herhangi birimiz ”zarurî durumlarda, insanlığın yararına” tecessüsün, röntgenciliğin, dikizciliğin, şantajın meşru olabileceğine dair bir kapıyı açık bırakırsa, yukarıdakileri, fazlasını, azını, daha çok ya da az doğrusunu söylememiş, söylediğini de geri almış olur!

Bazılarına hukuk, ahlâk, insanlık tanımama hakkı verme hakkımız yoktur! Hakikati konuşmak, kayırıcıların, tuzak atanların işi değildir!

Yatak odası izlemek mahkeme kararıyla dahi meşrulaştırılamaz! Bunu iddia edebilenin hukuk anlayışı hikmetten yoksundur.

İstisna yoktur! Adalet sağlama adına dahi röntgencilik yapılamaz. Bunu gerektiriyor görünen sınır durumlarında, sorulan soruyu ve hükmün çerçevesini, perspektifi değiştirerek ahlâkla ve hukukla karşılık verirsin! İlk soruyu cebren yok ederek değil, daha doğru, daha hikmetli, daha  insani, daha ahlaklı, daha adil bir perspektifte çözerek!

Adalet yönünde her eylem, her karar, her hüküm bir yorumdur. Yorum, son noktayı koymayanların, ezbere eylemeyenlerin, ”yeni bir şey söylemenin” anlamını kavramışların işidir. Hâl, hâle benzemez; durum duruma, anlam anlama, hareket harekete benzemez: Öylesine eyleyeceksin ki, kasdettiğini söylemiş, söylediğini kasdetmişlik kendisini konuşmuş olacak!

Son noktayı koymuş olanlar, insan dinlemez, halden anlamaz, birisine serbest bıraktığı özgürlüğü bir başkasına zalimce yasak görür. Yasaklanmış hürriyet, elbette hatadan alıkonmanın terimleriyle değil, insanlıktan alıkoymanın terimleriyle kendisini konuşur.

”İnsan yanlış yapar yanlıştan döner” demek, adaletin bile yanılabilirliğini, yakabilirliğini öngörme, hataya sarılmama işidir.

Tüzüklerin, yönetmeliklerin şablonlarıyla adaletin hikmetten, yorumdan, tevazudan, tecrübeden, bilgiden, ilgiden dağıtılabilirliğini birbirine karıştırmamak gerek.

Bir partinin disiplin kurulunu çalıştırması, bir mesleğin rutin bir kuralla kazayı belayı engellemesi başka, adaletin uygulanması hayata geçirilmesi başkadır.

Adalet çıkar, kâr, cemaat, siyaset, emir, demir, hatır gönül işleri ”paranteze alınmadan”, ”unutulmadan” söz konusu bile edilemez! Bu insanın kendisini unutması, insanlıktan soyutlanması ile değil eleştiri, eleştiriye açıklık, tevazu, saygı, farkındalık işidir. Varsın ”çıkar”ı olsun: Eyvah bu benim çıkarıma diyebilsin. Kendi çıkarsızlığı, mazlumu satmışlık olmasın.

Adil insan, en sonunda kendisini bulur, hükümleri, kararları hep tartışılır olsa bile.

Tartışmadan tartışmaya da fark var, kimi tartışma ”adalet budur!” üzerine, kimisi ”haksızlık, ufuksuzluk, zulüm budur!” üzerine, kimi tartışma ise hallerin ve hükümlerin benzemezliği üzerine.

Hepsi öğretir. Herşey öğretir. Kılıcın iki tarafı varsa adalet de öğrenmenin adaleti, öğrenen adalet, yani adalet olur!