1 Eylül 2007 Cumartesi

Elif Lâm Mim Dedim, Be Dedim

Yazdıklarımın, yazacaklarımın hülâsasıdır:

Elif, Aşkın ifadesine yetmez. Lâm da gerekir! Yalnız O!

Mim kendisini de vurgulamaz, tek elifi de, eğer lâm hatırlanmazsa.

Onun için: Elif, lâm, mim. Bir arada. Aşk ile.

16 Ağustos 2007 Perşembe

Mevlânâ ve Tebrizli Şemsde Akıl Kavramı Üzerine Bir Not

Hem Mevlanada hem de Tebrizli Şemsde akıl diskursif, dilsel. Dil anlayışları modern linguistiğin sunduğu imkanlara kapalı değil.

Dil ve Hakikat örtüşmüyor. Burada Eflatun ve sonrasına da bir mesafe konuluyor. Dilsel interaksiyonun alanı hakikatin sınırı değil, hakikatimizin, yakaladığımız, yakalayacağımız hakikatin sınırı.

Şemsde öteki dünya dilli, sözlü bir dünya değil.

Hakikat sonsuz. Anlama ise ve sınırlı sonlu. (Anlayan) İnsan "zamanın çocuğu". Yani, yeni dille söylersek, bir yerden, bir duruştan anlıyor. Anlayan İnsan zaman(lar)üstü değil, tüm zamanların sonundan konuşmuyor, konuşamıyor, konuşamaz da.

Akla eleştiri aklın sınırlarını görmekten ibaret. AKLI SINIRLANDIRMA ÇABASI DEĞİL! Akla müdahaleden çok, ukalalığa, çokbilmişliğe, herşeyibilirliğe, tüm zamanlar için konuşurluğa, yorumun, anlamanın önünü kapatmalara müdahale!

Eskiden Gazaliden yola çıkılarak eleştirildiği olurdu Mevlananın. Bugünse Mevlana Gazaliye çatmak isteyenlerce eleştirilir oldu.

Dün İbn Arabiyi Mevlananın yorumuyla okuyorduk, bugün Mevlana okumaları İbn Arabi okumalarının uzantısı olmak üzere.

Gazalinin akıl eleştirisiyle Mevlananın akıl eleştirisini örtüştürmeden önce, dil ve hakikat teorilerini/anlayışlarını (explicit, implicit) incelemek gerek.

İbn Arabiden Mevlanaya doğru okumalar olabileceğini kabul ettiğimiz kadar, Mevlanadan Arabiye doğru bir okuma olduğunu da bilmek lazım.

Tebrizli Şems Hululiliği eleştirir. Bestamiyi yerdiği, gözdengeçirdiği olur, İbn Arabiyi de sorgular. Ama kendisi okunmadan, sorgulanmadan sevilir ya da eleştirilir. Üstelik iki ayrı Tebrizli Şems de birbirine karıştırılır.

Mevlanayla Şems'in her dedikleri örtüşmeyebilir. Her eleştirdikleri bir reddiye anlamını taşımaz. Her beğendikleri kölece bir onaylama olmak zorunda değildir.

Batı Felsefesi empirizm-akılcılık ikilemindeyken, Gazali bile akılcılar kategorisinde anlaşılabiliyordu (altmışlı yıllar). Bunu, empirizm revaçtayken şimdikinden farklı eleştirdiğimiz de olurdu. Özetle söylersem, Gazalinin akıl ve akılcılık eleştirisi, akılcı olarak tasnifine engel değildi, en azından bir zamanlar. Zaten akılcılık da her kavram gibi, zamantipik, paradigmatik olabiliyor. Burada da kavramın nasıl kullanıldığı, hangi anlamıyla kullanıldığı, hangi düzlemde kullanıldığı önemsenmelidir. Ne dendiğine dikkat edilmelidir. Ezberle, taşlaşmış kavramlarla münakaşa, eleştiri olmaz!

Akil akla tutsaklığı önermediği gibi, Aşık da düşüncesizliğin övgüsünü yapmaz.

Başkasının aklına değer vereceksek, başkasını anlamaya, başkasının derdini ayırt etmeye önem vermemiz de gerekecek.

Her anlama "ama bu şöyle şöyle de anlaşılabilirdi"lere, itirazlara açıktır.

Anlama, tevazu işidir.

Tüm zamanlar için bir kereliğine anlayıp, düşünceyi yasaklamak sadece ve sadece insanın kendisini "Tarihin Başını ve Sonunu Bilen", "Zamanın Çocuğu Olmayan" yerine koymasıdır ki, veyl demeden önce, akıl fikir dileyelim.

Arif, Bilge had bilendir. Anlama haddini, sınırını bilmekle koşuttur. Yorum da ölçü işidir. Hayat da.

Kuşlar gibi hür olsak da kanat yakmalarımızın zamanı ve yeri olduğu da olur. Büyük konuşmayalım. Yanılabilen, düzelmeye açık, itiraza açık, en önemlisi soruya açık insanlardan olalım.

Vesselam.