Her kim Mevlânânın Şemsin kuyuda olduğundan haberi yok derse, onun o hikaye edilişten, Yusuf'tan haberi yok.
Şimdi bana yusufluktan haber ver de, Şems'i kuyuda unuttuk de.
Güneşe hançer mi saplanabilir a canım? Sırtımızda hançerle dolaşmaktayız sadece.
Yusufu kardeşleri kuyudan çekmediler ki, gecelerini gündüz etmediler ki, gün ışıklarına kavuştular, ay ışıklarına kavuştular, suyun evini mühürlemeden kurtuldular, suya kavuştular.
Yusuf o kuyuda mıydı? Kuyudan Yusufu çıkaranlar kuyuya atanlar mıydı? Yusuf'un kuyuya yusufluktan başka yol alma kapısı var mıydı?
Güneş kuyuya hapsolsa, aksi bile çukurda kalmaz. Güneş kuyudaysa hapseden kim, hapsolan ne sual olmaz.
Şems dedi ki: Taşı yuvarladığınızda da ben Güneşimi kuyuda gördüm. Dışarısı ne karanlıktı, karanlığı görmediniz.
Hikmet güneşine yüzümü döndüm, gölgeyi dahi seçemez oldum. Ne karanlığı görebildim, karanlıkta görebildim ne de aydınlıkta.
A kuyunun ağzını balçıkla sıvayan kardeş, gördüğün ne, görmediğin ne? Ne karanlığı seçebilmektesin ne de aydınlığı.
Sırtında gecenin hırkası yok, gündüzün yeşerten nefesi. Hançeren kimin sırtının hançeri?
Kuyuya inen kendisini bulur, kuyudan kovayla güneş çıkartan da hiç değilse rahmeti. Sana az gelen bana ne kadar çok.
Güneşi gören sırtıyla da görür, sırt dönmez sırtını veren. Yüzünü döndüğün, baktığın herşey gördüğün değil.
Yusuf'u kuyuya yazan, Şems için kuyular kurutmaz. Kuyuya atılmayan dahi Yusuf m'olur diyelim de kenardan geçelim.