21 Ekim 2013 Pazartesi

Rızâ Hayâtlı Olduğunu Kabûlden İbârettir, O Kadar!


İnsân hayatlıdır, canlıdır, bir dünyâdadır; başkalarının içindedir, arasındadır.

İnsân düşe kalka büyür. İnsanlık iki rüyâ arasında ne kâbûslar görüştür.

İnsân, elinde olanları dahi elinde tutamaz. Kendisinde olanları ebediyyen kendisinin kılamaz.

İnsân bir gelip geçicilikte, kazâ belâ arasında kalışta kendisi olarak kalmaya, kendisi olarak yaşamaya bütün itirâzlarına, çırpınışına rağmen mahkûmdur. Rızâ bu mahkûmiyetten özgürlük çıkarır, türetir, kurar, oluşturur. Mahkûmiyet yanılgısından insanlığın oluşma süreçlerine yüzünü çevirir.

Zihinde oluşup yaşanan/vücutlu bir kararlılığa dönüşen kendisi hakkında gerçekçi olma, rüyâsı ve şartları arasındaki dağınıklıkta yaşamayı kabûllenme, hakikatle barışık yaşama bilincidir.

Rıza ne zûlmü, haksızlığı; ne de kazârâ olanı ve kazâda takılıp kalmayı seçiştir.

Rıza insân olmaya, insân olarak yaşayıp ölmeye açık durmaktır.

Kazâ ve belâ gelicidir, öğreticidir. Hattâ alıp götürücüdür.

Yanlıştan, ters gidenden öğrenen gülün dikenini seven bülbüldür.

Kendisini gülün dibinde bulan, mazoşist değildir; gülün dibi ariflerin mezârıdır.

Efendim. Aşkla söz ederiz!