Melâmet hırkasını kendin giyersin!
Kültürümüzde melâmî bir yan vardır, kalender(î] bir yan vardır; fütüvvet vardır. Bunları sevmemek, biz olmayı da sevmemektir.
Melâmet kendi eleştirisini önceler. Eleştiri ve yergi düşmanlık olarak algılanmaz. Hüsn-ü niyeti varsa önyargılı veya ukalâ da utandırılmaz.
Melâmilerin tasavvuf düşmanı olduklarını kim iddia ediyor bilemiyorum. Bu dayanaksız ve dayanıksız bir iddia. Tekke zâviye hayatına düşman oldukları iddia ediliyorsa, Şeyh Gâlib'i hatırlatırım. Mevlânâ'yı ve Şems'i de. Eleştiri başkadır, kurumları yüceltmemek, öncelememek başka. Şemsde hür, dik duruşlu, bağımsız bir insandır derviş. Bireyciliğin değil, bireyselliğin önemsenmesidir söz konusu olan. Dervişin toplumsallaşması, insanın toplumsallaşması asla küçümsenmez. Mesafelilik düşmanlık; yüceltmeme yerin gibine geçirme değildir.
Mevlânâ kendisini abdal olarak görür, arka saflarda yer tutardı. Arkadaşları çalışan, düşünen, üreten insanlar; eski mahkûmlar; işlerinin ustası esnaflardandı. Bir yere gittiğinde, yanlarında durmazsa arkadaşlarının içeri alınmayabileceklerini bilirdi.
Eski melâmet bugün olmasa da, onu reddettiğini düşünenlerin terbiyesinde bile yaşıyor. Gelenek "attım kurtuldum; kendimi öyle tanımladım; böyle tanımladım"larla kenara itilemez. Çattığına esir düşersin. Kendisinden kaçtığın ayağına pranga olur.
Melâmeti bir kaç yüz yıldır isteyenin istediği gibi tanımlamasının meseleye yönelik hakîkat ihtiyacını canlandırdığı kanaatindeyim. Hakîkat boşluğu da hakîkati çağırır.
Akşemseddin'in köpeklerin çanağındakini üleşmeden, dahi onların rızasını görmeden mecliste yerini alamaması kâinatın, kurdun, kuşun, dağın, taşın hakkından konuşur olacaklığından.
Aç komşuya yal sunulmaz. Ulu kişi yalı yüzünü ekşitmeden, fedakârlık gösterisine düşmeden tattığında ihvândan olur, tevâzuda ululaşır, kendini aşağılamada değil.
Aşağılanacak hâl, aşağı çekilecek hâldir de.
Melâmet kardeşliğin, gelip geçiciliğin, fanîliğin, insanlığa yatkınlığımızın dillerindendir. İster anlayanı, ister eleştireni olalım: Eleştirdiklerimiz yüklerini bizim için taşımış insanlardır. Dedelerimiz, ninelerimiz olduklarını unutsak bile, iddiada ve iddiayla uçarken.
Kültürümüzde melâmî bir yan vardır, kalender(î] bir yan vardır; fütüvvet vardır. Bunları sevmemek, biz olmayı da sevmemektir.
Melâmet kendi eleştirisini önceler. Eleştiri ve yergi düşmanlık olarak algılanmaz. Hüsn-ü niyeti varsa önyargılı veya ukalâ da utandırılmaz.
Melâmilerin tasavvuf düşmanı olduklarını kim iddia ediyor bilemiyorum. Bu dayanaksız ve dayanıksız bir iddia. Tekke zâviye hayatına düşman oldukları iddia ediliyorsa, Şeyh Gâlib'i hatırlatırım. Mevlânâ'yı ve Şems'i de. Eleştiri başkadır, kurumları yüceltmemek, öncelememek başka. Şemsde hür, dik duruşlu, bağımsız bir insandır derviş. Bireyciliğin değil, bireyselliğin önemsenmesidir söz konusu olan. Dervişin toplumsallaşması, insanın toplumsallaşması asla küçümsenmez. Mesafelilik düşmanlık; yüceltmeme yerin gibine geçirme değildir.
Mevlânâ kendisini abdal olarak görür, arka saflarda yer tutardı. Arkadaşları çalışan, düşünen, üreten insanlar; eski mahkûmlar; işlerinin ustası esnaflardandı. Bir yere gittiğinde, yanlarında durmazsa arkadaşlarının içeri alınmayabileceklerini bilirdi.
Eski melâmet bugün olmasa da, onu reddettiğini düşünenlerin terbiyesinde bile yaşıyor. Gelenek "attım kurtuldum; kendimi öyle tanımladım; böyle tanımladım"larla kenara itilemez. Çattığına esir düşersin. Kendisinden kaçtığın ayağına pranga olur.
Melâmeti bir kaç yüz yıldır isteyenin istediği gibi tanımlamasının meseleye yönelik hakîkat ihtiyacını canlandırdığı kanaatindeyim. Hakîkat boşluğu da hakîkati çağırır.
Akşemseddin'in köpeklerin çanağındakini üleşmeden, dahi onların rızasını görmeden mecliste yerini alamaması kâinatın, kurdun, kuşun, dağın, taşın hakkından konuşur olacaklığından.
Aç komşuya yal sunulmaz. Ulu kişi yalı yüzünü ekşitmeden, fedakârlık gösterisine düşmeden tattığında ihvândan olur, tevâzuda ululaşır, kendini aşağılamada değil.
Aşağılanacak hâl, aşağı çekilecek hâldir de.
Melâmet kardeşliğin, gelip geçiciliğin, fanîliğin, insanlığa yatkınlığımızın dillerindendir. İster anlayanı, ister eleştireni olalım: Eleştirdiklerimiz yüklerini bizim için taşımış insanlardır. Dedelerimiz, ninelerimiz olduklarını unutsak bile, iddiada ve iddiayla uçarken.
04.10.2011, 17:53