Bir yetkilinin insanların içeri atılmaları ve tutuklanmalarını savunmak için "onun şu akrabası şunu yapmış, bu akrabası bunu yapmış!" demesi üzerine.
Ele geçebilecek her taşı her bir yöne fırlatanlarımız olduğuna göre günahsızlık iddiasında olanlarımız az değiller. İsa "günahsız olan ilk taşı atsın!" dediğinde ileri adım atan çıkmamıştı. Ya o zamanın insanı ne yaptığını bilebiliyordu ya da bugün insanlık büyük ilerlemeler kaydetmiş durumda.
Mevlânâ seyit, şerif ve sıddık olduğuna göre o da Ebu Cehil ile akraba. O kendi içindeki cahille savaşırken başkalarının geçmişi üzerine hırkasını örtebilenlerdendi.
Başkalarının geçmişini kurcalamamak neden mi önemlidir? İnsanların kaderi üzerine söz söyleyebilir olduğunuzu, sorumluluk ve hayatlarının şekillenişini esir etmeye, dondurmaya, belirlemeye kalkabilecek bir yetkinizin olduğunu düşünmeniz ile başkalarının kaderleri üzerinde söz sahibi olma inancına gideceğiniz için!
Sabah ezan vakti idam edilmek üzere olan bir rum mahkûm'un üşüdüğünü gören Mevlânâ, hırkasıyla onun sırtını örter, camiye gider. Cellâtlar adamı idam etmeyi reddederek üstlerine giderler. Onlar da kadıya, yöneticilere. Gelişmeler sonucu Mahkûm affedilir ve Mevlâna'nın yanından ayrılmaz, ömür boyu dostlarından olur.
Zamanın ileri gelen "günahsız fazilet sahipleri" ise, Mevlânâ'nın "kendileri gibi faziletli insanlar dururken" halktan, meslek sahibi, çalışarak geçinen insanlarla yani "avam"la oturup kalkmasından hoşnutsuzlardı. Mevlânânın dostlarının elit meclislere alınmadığı olurdu. Tüm arkadaşları içeri alınana kadar kapıda beklemesi, içeri girmemesine dair menkıbeyi doğrular beyitleri vardır mesnevide. Kapıdan arkadaşlarını geçiremeyen, insanlık eşiğini de atlatabilir mi?
...
Hukuk "geçmişte o şunu yaptı bunu yaptı, yine yapar" üzerinden işlemez. İşletildiğinde ise vasilerin, şımarıkların, hakikatsizlerin hukuku olur.
Hamza ve Ömer'in gençlikleri üzerine müşrikler neler dememişlerdi ki? Onlara kulak kabartanlardan olsaydık, ne bir Ömerimiz olabilirdi, ne de Hamzamız.
Ebu Cehille akrabalık önemsiz bir şey, içimizdeki arif, aydının karşısındaki ebu cehilliğimizi, kendi cehlimizi görmememize ne denir?
Mesnevide Firavun ve Musa insanın kendi iç çatışmasındadır da.
Bir tutuklanan hanım için söylenenler Rabia Hatun için söylenenlerin yanında hafif kalıyor.
Zalimliğinden pişman olup tacını tahtını atmış, insanlar içine karışmış bir padişahı linç edebilir adalet cellatları. Ya halâ padişah kalsaydı, kalarak değişseydi? Semiz atının üzerindeyken, kapıkulları yanındayken, o dinleyecekken bile söylemeye cesaret edebilirler miydi söylenileni?
...
Tutuklu bir insan için uluların, büyüklerin, sevdiklerin için de uygulanabilecek bir kuralın varsa onu uygula.
Mevlânânın evlatları içinde de tutuklanmışlar, isyan etmişler, borcunu ödememişler vardır, var. Kendi yolları, kendi hayatları, kendi sorumluluklarıdır.
Her tutuklanışı, karşı duruşu kriminalize etmenin ise bir anlamı yok. Ebu Hanife de tutuklanmıştı.
Ve en kötü insanın bile soyunda muhakkak rahmetle anılacak birileri çıkar!
...
Soyum sopumla affedilecek, soyum sopumla eziyet göreceksem, karşımdaki dil zulüm dilidir. Hukuku adaletinden ayrı kıldığı için!
İnsanları cürümleriyle, eylemleriyle yargılarsın. Bunun için de video kaset sızdırarak zemin oluşturamazsın. Daha ağır suçlar, talan ve yalanlar için belgeler bulunamazken, her gazetecinin telefon konuşmasının devlet kurumları aracılığı ile medyaya sunulması geleneğe göre adalete zulüm kategorisine girer! Reelhukuk'u bilemem. Hukuk'un temellenmesini sağlayan hakikatle hüküm, adaletin her yana ve yöne işlerliği prensibidir.
...
Bizim neslin hayatı karakollarda, işkencehanelerde geçti. Bizden özür dilemek yerine her aklına esen bazan haklı bazan iftiradan ibaret iddialar için geçmişimizi paspas etmeye mi çalışacak? Onlar başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi karanlık olmayanlardır. Aydınlatma teşhirle değil hukuki meşruiyette ve ahlakın terketmediği diskurlarda yürür.
...
Adalet, propagandayla, ona ayrı buna ayrı kriterlerle hayata geçirilmez.
Dostun da düşmanın da kanunlar karşısında yeri birdir.
Teşhir edersen hesap da vermeye açık durursun. Onlara işkencede neler yapılmış, adaletsizliğe ve zulme uğramışlar mı, madem bu kadar çok şey biliyorsun, zulüm karşısında ne yaptın diye sormazlar mı?
...
Zulme ve eziyete uğramışların yaptıkları kendilerine yapılana karşılıktır diye düşünmüyorum. İnsanlar adalet karşısında eylediklerinin hesabını verirler. Karşılarındaki adalet ise, olur olmaz her şeyi konu edinmez zaten.
İstiklal Mahkemelerine bugünlerde çatanlar çok, çok da, onların astıklarının çocuklarına yapmadıklarını bugün yapmak, soy ve akrabalık suçu yaratmak nedir? Eleştirilen nedir?
Hiç bir insanın geçmişi boş bir yapraktan ibaret değildir. İnsan hayatla öğrenir, pişer, olgunlaşır.
Yenimuhafazakarlığımızda insan hayatı yok. Hatasızlık hayatı var. İnsansız bir insanlık. Ya kutsallaştırılan insan kavramı ya da içi boşaltılan!
Kaldı ki, itiraz isyan bazan ahlaki yükümlülüktür.
12 eylülde devlet kurumlarında genç kızlara tecavüz edildi. Sayıları belli. Yapanlar belli. Bunları yapanlar akrabalarının merit listelerini etkileyecekler mi? Eklense adil olacak mı?
...
Bir iç savaşın yaraları silinmeden, acıların üzerinde raksederek yeni yaralar kanırtılıyor. Affedilemez yanlışlar yanılmazlık iddiasıyla yapılan yanlışlardır, pişman olmayanların yanlışları. Yanlışın kaynağına kutsallık atfediş her daim karşımıza çıkan.
İnsanları yargılayabilirsiniz, tutuklayabilirsiniz ama yaptıklarınız sorgulanacaktır. Her sorgulayanın kasedini yayınlarsanız, iktidar makamından cevaplarsanız meşruiyet derdini bir kenara bırakmış olursunuz. Tutuklu ve hükümlülerin, vatandaşların özel hayatları, geçmişleri orta malı değildir. Devletin ve meşruiyetini hukuktan almayan hiçbir kurumun kamu yararı adına teşhircilik hakkı yoktur.
İnsanlar gaf yapar, devletin gaf yapma hakkı yoktur.
...
Böyle devam ederse, adalete, kanun karşısında eşitliğe inancımız sıfırlanacak. Yeniden bir halk olmanın temel tartışmalarına döneceğiz.
Onca emek, alın teri, bin yılların çabası sıfırlanacak.
Vahim olmasa durum, buradan yazmazdım.