Rüzgâr hep arkandayken gecikmiş bir başarı bile başarısızlıktı.
Kendini hiç bir yere önermek durumunda kalmıyordun.
Zamanlar zorlaştığında elde sen vardın.
Zamanlar geçti. Ve rüzgâr, hep ters esti. Dünyânın en güzel teknelerini inşa etsen de alabora oldun. Deniz çekildi. Toprak çöktü. Yer yerinden oynadı. Ancak uykunda yaprak yerinden kıpırdardı.
Ne yaparsan yap, ne olursan ol yolların kapalı, bahtın kara, yanında kimse yok sanmaktasın. Ne gönlün kalesine eşik olmayı hayâl edebilirsin, ne de kendini dalgaya vermiş gül yaprağında salınmayı.
Sana kendilerini siper eden dostların yok artık. Sırtını verebileceğin halkın, rüyâlarını okuyabileceğin çocuklar. Issız bir adada, tahliye edildiği sanılan bir zindanda, kimselerin bir işe yaradığını düşünmediği bir işte, müşterisi olmayan bir cevherin ocağında, seni içine kimsenin itmediği bir kuyuda, bütün gençlerin göç ettiği bir yerde olgun bir meyvesin dalında. Beklenmeyen bir bulutsun. Kızanın yok, senin için duâya çıkmış bir kimse bile.
Daha fazla bulabileceğin ne var karanlıkta, yolda, sorguda, mezarda, ayak altında?
Artık evine dön. Zamanı geldi daldan düşmenin.
Herşeyi unut, unutmuş gibi yap ve ilk dalgayla, ilk rüzgârla, ilk çırpan kanatla, ilk dönen tekerlekle evine dön. Beklenmediğin yere dön. Seni pazarda sattıkları yere dön. Sana siper oldukları yere dön.
Artık sokaklar evin, yoksulların sofrası sofran, itilmiş kakılmışların hikâyesi senin hikâyen, umutsuzların rüyâsızlığı rüyân, kuşların cıvıltısı cıvıltın, çocukların hayreti hayretin, sessizlerin sesi sesin.
Kimsesiz yattın, seni bekleyenler arasında uyandın. Yanılmayı göze alman cesarettendi. Beklentisizlik topladığına olmalı artık.
Sırtını halkına ver. Kendini kaderine emânet et. Ne gelecek düşün, ne de geçmiş. Sadece ol.
Aç bir köpek bile dolaşmadığına emin olduğunda sokağında, karnını doyur. Ve korkusuzca uyu.
Sen artık ne kimseyi yenersin, ne de yenilirsin!